"Daha çok anlat," dedim "Hoşuna gidiyor mu?"
"Çok. Elimden gelse, seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum."
"Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?"
"Gider gibi yaparız."
Bu diyaloğu ilk okuduğumda beni özel hayatımda duygusal anlamda esir alacak olduğunu bilseydim yine de okur muydum diye kendime soruyorum da galiba okurdum. Sayesinde Şeker Portakalı'nı ve haliyle Zeze'yi tanıdığım için bu diyaloğa, diyaloğu okuduğum kağıda -kağıt diyorum ama basit kalıyor- ve diyaloğu yazan kaleme minnet borçluyum.
Şeker Portakalı'nda küçük bir çocuk olan Zeze'nin henüz büyümeye başladığı ve yetişkinliğe adım attığı ilk yılların yansıması olan bu kitabın ilk kitap kadar eğlenceli olmayışı sanırım insan hayatıyla ilintili olarak çocukluktan yetişkinliğe doğru adım atan bütün insanlar gibi büyüdükten sonra "keşke çocuk kalabilseydik" cümlesinde ki acıdan, pişmanlıklardan, saf ve temiz duyguları kaybetmekten kaynaklı.
Pişman olmayacağınız bir devam kitabı :)